Evrimsel Değişim Rüzgarı
“Değişimi derinliğinde istiyorsan, mücadele ruhuna, farklılaşmaya,
denenmemiş yolları denemeye, önceden bir şeyler vermeye de hazır olmanız gerekir...”
EVRİMSEL DEĞİŞİM RÜZGARI
“Değişimi derinliğinde istiyorsan, mücadele ruhuna, farklılaşmaya, denenmemiş yolları denemeye, önceden bir şeyler vermeye de hazır olmanız gerekir...”
Bilgi ve teknoloji çağındayız. İçerisinde bulunulan 21.yy bu şekilde anılıyor. Küreselleşme, 21. yy’ı aslında herşeyden önce bilgi toplumu haline sokmakta. 21. yy’ın üçüncü ana kavramı ise kuşkusuz ki sürekli olarak artan rekabet.
Yukarıda bahsettiğimiz bu üç kavram yani, küreselleşme, bilgi ve rekabet aslında birleşerek en önemli temayı gerçekleştriyor : Değişim.
21 yy.’da Değişim, oluşabilecek herhangi bir yenilik veya farklılık ile bireyler ve kurumlar arasındaki iletişim süreçlerinde gelişmekte olan yeni sinerjik etkileşim anlayışları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzde değişimin son derece yüksek bir hızla ilerlediği üzerine daha önceki makalelerimde bahsetmiştir. Hatırlayacağınız gibi, yüksek hızda ilerleyen bu değişimin farkına varmayan yönetim sistemleri, atıl, edilgen, gelişimden uzak, kaynaklarını etkin kullanamayan nitelikleri ve gelenekçi yapılarıyla kayan bir yıldız olarak yok olmaya mahkumdurlar.
Değişim kaçınılmaz bir gerçek. Değişime karşı gelmek demek adeta akıntıya karşı kürek çekmek demektir. Bir başka deyişle, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da dedişi gibi : “Değişerek devam etmek, devam ederek değişmektir.”
Değişim süreci, ilk başta insanların, sonrasında kurumları ve toplumların yaşamlarında karşılaştıkları kaçınılmaz bir olgu olup, planlı veya plansız olarak bir sistemin, bir sürecin veya bir ortamın bir durumdan başka bir duruma geçme hali olarak tanımlanabilir.
Bildiğimiz gibi değişim gerek olumlu alanda, gerek olumsuz alanda olabilir. Olumlu alandaki değişim gelişim odaklılığını yansıtır ve gelişim sürecindeki ilke ve yöntemlerde daha etkili duruma gelmeyi hedefler. Olumsuz alandaki değişim sürecinde ise, gelişmenin kontrol edilemediği durumları yada hiçbir müdahale olmaksızın bir durumun aslından uzaklaşması olarak ortaya çıkar ve kaybolmaya, dağılmaya ve edilgen yani pasif hale geçmeye neden olan değişim şeklidir.
Değişim bir açıdan bakıldığında bir çok problemin çözümüyken, farklı açılardan bakıldığında yeni problemlerin ortaya çıkmasına da neden olmaktadır. Değişim belirsizliklere gebedir. Bu nedenlede çıkabilecek sorunların başında değişime karşı gösterilen direnç gelmektedir.
Değişim anlayışını incelerken bir farkı da vurgulayabilmek amacıyla, yazıma başlık olarak kullandığım evrimsel değişim kavramındaki, “evrim” kelimesini incelemek faydalı olabilir. Kelime anlamı ile “Evrim : Ağır ağır, kendinden değişim hali”.
Benim vurgulamak istediğim ise değişimin hızı bu tanımlamaya bağlı kalarak. Değişimin hızını çok yüksek tutarsanız, kişi ya da organizasyonlara adaptasyon süresi fırsatını vermediğiniz için doğal bir direnç ile karşılaşabilirsiniz. Değişim hızını çok düşük tutarsanız ise, evrimin gerisinde kalırsınız. Dolayısı ile orta yol en iyi yoldur felsefesi ile ilerlersek daha kontrollü ve başarılı olacağımız kesindir. Aslında değişimin hızı belirlenirken referans alınması gereken hız, içerisinde yol alınan evrenin hızı ile uyumlu olması gerekliliğidir. Burada evren olarak bahsettiğimiz kapsama ise kurumsal açıdan baktığımızda, sektör dinamiklerinden siyasal etkenlere kadar bir çok parametre girer. Öyleyse değişim hızı da kendi içinde değişkendir aslında.
Hegel diyalektiği ile inceleyelim şimdi Değişim kavramını. Değişim aslında istikrar ve sürekliliğin karşıtını ifade eder. Sistem içerisinde sürekliliğin sürmesi için değişimi oluşturan birçok çevrim vardır. Gelelim bu çevrimin nereden başladığına. Domino taşları örneğini alalım. İlk hareketi siz veriyorsunuz değil mi ? Sonrasında taşlar birbirinden etkileşmeye başlayarak tüm sistem kendi içerisinde değişiyor. Değişen bir taş bir başkasını değiştiriyor. Sistem karmaşık bir halde tasarlanmışsa eğer, o halde değişim kollara ayrılıyor farklı noktaları etkiliyor. Değişim sürekli devam ediyor. Değişimi kim kesebiliyor. Ya dış müdahale, ya da sistemin hatalı dizaynı. Dış müdahale ne ? Elbette insan.. Sistemde hataya neden olabilecek tasarımı yapan kim ? Elbette insan... O halde değişimi engelleyebilecek veya tam hızını almış giderken duraksatacak ve domino taşlarının bütünselliğini bozacak olan kim ? Gene insan. Peki o domino taşlarına ilk hareketi veren kim ? Gene insan. O halde değişim neyin üzerine kurulu ? Elbette insan... Değişimin başrolünü kim oynuyor ? Cevabı çok basit. Domino taşlarına ilk hareketi kim veriyorsa o... Kim mi ? Ben... Ben.... Ben.... Matrix’te Ajan Smith’in dediği gibi.... Ben... Ben.... ben... yine ben...
Bu açıdan baktığımızda değişimi başlatacak ve yönetecek olan bizleriz. Çünkü biz yalnızca kendimizi değiştirebilir ve değişim yolculuğunu başlatmak için bir adım atabiliriz. Unutulmamalıdırki binlerce kilometrelik bir yolculuk bile atılan ilk adım ile başlamaktadır. Yani karanlığa söylenmenin bir anlamı yok aslında. Kalkıp mum yakmamız lazım çevremizin ve kendimizin aydınlanması için. Ancak aydınlanan alanlarda kapıları görebilir ve kapılardan geçebiliriz. Aydınlanan insanlar, aydın toplumları oluşturur. Aydın toplumlar 21. yy gibi bilgi ve teknoloji çağında evrimsel değişimi yönetebilir ve rol model olabilirler.
Sevgiyle, Sevecenlikle kalın...
Kağan ÜNVER
07 Ağustos 2009